Son dönemde vizyona giren birçok yerli dizide, insanlarin davranislari hep çocukluklarinda yasadiklari travmalarla açiklaniyor ve böylece mazur görülüyor. Çocuklugu travmalar birakacak kadar çileli geçen biri hayata yenik baslar, dogru. Fakat bunu ömür bo
Yazar Mine Sultan Ünver, son romani Çürük’te, 17 Agustos depreminde anne ve babasini kaybederek ablasiyla öksüz kalan Benan’in, genç bir kadin olunca çocukluk travmalarinin etkisiyle yasadiklarini fakat sonra bu travmalardan siyrilmasi gerektigine karar verisiyle düstügü yerden kalkma çabalarini anlatiyor.
Oturup sizlananlardan, çaresizliginden yakinanlardan degil Benan. Hatta böylesi insanlardan igreniyor. Kaybeden degil de kazanan olmak için kararli. Yürümeye devam etmek istiyorsa iyilesmek zorunda. Iyilesmese dahi geçmisin yükünü sirtina atip kamburuyla yürümek zorunda.
KADERINI KENDISI SEKILLENDIRIYOR
Kurdugu ikinci, üçüncü ve devami hayatlara hep bir umutla basliyor Benan. Geçmisini üzerinden atmasi elbette kolay degil ama eylemlerini belirleme ve kendi kaderini sekillendirme gücü olduguna yürekten inaniyor. Toplumun veya geçmisinin, kim olduguna yahut nasil davranmasi gerektigini belirlemesine izin vermiyor. Her kurdugu hayatta geçmisini asarak ne olacagina kendisi karar veriyor. Zor çocuklugunu ya da bir önceki yikilmis hayatini, parasizligini, kadin olusunu bahane olarak kullanmiyor. Durumuyla yüzlesiyor ve dagildigi her durumda yilmaksizin yeni bir hayat kuruyor ve onu sekillendirmek için yoluna devam ediyor.
HER ILISKIDE AILESINI MI ARIYOR?
Insan içinde kocaman bir boslukla var edilmis. Belki de her birimizin çabasi bu boslugu bir sekilde doldurabilmek. Askla, dostlukla, evlat sevgisiyle, makamla, parayla, söhretle, felsefeyle, dinle, nice pek çok yolla. Benan için bu bosluga yapilan ilk tanim ailesinin yoklugu. Küçük bir çocukken depremde onlari, özellikle de babasini yitirmek büyük bir aci. Sonrasinda hayatina giren ögretmeni, esi gibi erkeklerde babasini ariyor, onun sevgisini bulursa boslugundan kurtulup tamam olacagini zannediyor. Fakat var olusa, insanoglunun yapisina, dünyanin düzenine dair büyük sorular sorup cevaplarini ararken içindeki bosluga yeni tanimlar yapiyor. Balkan’i tanidiginda ise bu boslugun tanimi ask.
Mine Sultan Ünver:
“Yasanilan travma kimi duygu ve eylemlerimizin sebebi olsa da bataklikta sonsuza dek tikilip kalmanin mazereti olmamali. Geçmisimiz ve yasanilanlar sorumluluk almaktan kaçinmaya neden olamaz.
Geçmisteki gerek iyi gerek kötü deneyimlerimiz, gelecekteki düsünce ve davranislarimizi sekillendirmede rol oynar. Travma yasamis olanlarda öfke, saldirganlik, endise, baskalarina güvenme zorlugu, düsük öz saygi ve sinirlilik gibi sorunlar yaygin sekilde görülür. Fakat travmatik bir deneyim yüzünden aci çekmek, düsünce ve davranislarimizi etkilese de hayatimiza ve iliskilerimize zarar vermemesini saglamak bizim görevimizdir. Geçmiste yasadiginiz travma, etrafimizdaki insanlara acimasizca, nefretle ya da istismar edici sekilde davranmamiza asla mazeret olamaz.
Geçmiste yasadigimiz acinin, bizi gittigimiz her yere pesimizden yikim götüren bir canavara dönüstürmesine izin veremeyiz. Gerekli ya da yararli olabilecegini düsünüyorsaniz profesyonel yardim almaya da karar verebilirsiniz. Sevdigimiz insanlari sürekli incitmektense karakterimiz ve davranislarimiz üzerine samimiyetle düsünmek daha dogru olacaktir. “Ben böyleyim” demektense “Düzeltmem gereken yanlislarim oldugunu fark ettigim için memnunum” demeliyiz.
Hiç kimse geçmiste yasanan travmanin kolayca iyilesecegini iddia edemez, ancak yapilabilecek her seyi yapmak son derece önemlidir.”