‘Haziran'da Ölmek Zor'

‘Haziran

‘Haziran'da Ölmek Zor'

Orhan Kemal, Orhan Kemal olmadan önce.

Yil 1960’lar..  O yillarin fikir suçu Nazim okumakti. Türkiye’nin dünyaya açtigi edebiyat penceresinin en önemli sanatçisini okumak kesinlikle yasakti. Hatta öyle bir yasakti ki bu; ne siir yazabilirdi sanatçilar ne öykü; roman ya da tiyatro bile yasakti. Orhan Kemal’in adi henüz Mehmet Rasit Ögütçü idi. Nazim okumustu. ‘Suç üstü’ yakalanmisti. Üstelik savci bir de ‘ejnebi bir rejimin propagandasini yapmaktan’ suçlu bulup Bursa Cezaevi’ne gönderdi. 2 yil Nazim Hikmet okumaktan, 3 yil da propagandadan ceza alan Orhan Kemal, 5 yil yatacakti. Cezaevinde geldi geçti bir buçuk yil. Bir haber ulasti ki gönlünde baharlar uyandirdi.Yesertti içinde kuruyan dallari… Peki neydi bu haber? ^^ Nazim Hikmet Bursa Cezaevi’ne nakledilecekti.^^ Nazim’li yillari hesaplamaya basladi; 3 buçuk yil! Kim istemezdi Nazim’la hapis yatmayi. “Pek de güzel olmus Nazim okurken yakalanmasi. Hele de Bursa Mahpushane’sinde Nazim Hikmet’le yollarinin kesismesi.” diye anar Hasan Hüseyin Korkmazgil. Orhan Kemal, Nazim ile tanisir ve ilk siirlerini sunar büyük bir mahcubiyetle. Nazim özen gösterir okur. Okur ancak, begenmez siirleri. Üstelik azarlar Orhan Kemal’i. Yazdiklarina siir denmemesini, bir daha da böyle ‘komiklikler’ yapmamasini söyler. Ve ekler sonuna; “ Hay Allah! Akli basinda birine de benziyorsun. Gel sen birak bu isi.” Iyiden iyiye bozulur Orhan Kemal ve birakir yazmayi. Ama içindeki yazma istegi, içindeki kurt hiç durulmaz. Içindeki kurda yenik düser ve yine yazar. Yazdigi küçük hikayeyi günlerce bekledikten sonra bir umut gösterir yine Nazim’a. Kendi kendine söylenir, “Bunu da begenmezse höykürürse, tepesi göge deger gali, ben de yazmayiverirsem kiyamet mi kopar.” der Adanaca. Nazim Hikmet’in hosuna gider öykü. Kendine has coskusu ile onu alkislar, yüreklendirir. Fakat Nazim bu; yetmez ona bu kadari… -Yetmez Çukurovali, yetmez…Fransiz klasiklerini kendi dilinden okumalisin,der Nazim gögsünü gererek. Baslar Kemal’e Fransizca’yi ögretmeye. Sonra Fransizca da yetmez; Felsefe ve Rusça’yi da ekler derslerine. Lakin Kemal’in sayili günü bitmistir. Ertesi gün çikacaktir, küf dolu mahpushaneden.Geceyi sabahlayarak geçirir Kemal. Herseyi Nazim’dan ögrenmektir istegi. Ama su gibidir zaman; günisiklari demir parmakli pencereden içeri son hiziyla süzülmeye baslar. Vakit gelmistir. Çikiyordur Çukurovali; sevdigi yazardan ögrenecegi çok sey varken! Çok sonradan bir söylesi yapilir, Çukurovali’yla: - Allahima kitabima bir kaç yil daha kalaydim Rusçayi da bellerdim ne var ki kör talih iste günüm doldu da saldilar, buna çok yanarim!" Üzgündü anlatirken Çukurovali. Hayatinin onun için belki de en güzel dönemleriydi. Çok sey ögrenmisti sevdigi yazardan. Bir o kadar ögrenemedikleri yakiyordu yüregini. Öyleki Nazima saygi ve sevgisiyle kendini disarida da çok gelistirdi. Daha genç yasta 27 roman 19 öykü kitabi armagan etti genç kusaklara. Bir Haziran aksami hastane odasinda beyin kanamasiyla son nefesini verdi, genç denecek çaglarda.

Gelgelelim Nazim üstada…

1951 yillarinda çikti Nazim dört duvar arasindan. Hayalinin pesinden amansizca kostu, kostu, kostu… Fakat çikar çikmaz almak istediler Nazim’i; asker ocagina. Ama gençliginde bile gücü kuvveti olmayan, yakalandigi bir hastaliktan ötürü Deniz Harbiye’den atilan Nazim Hikmet; ellili yaslarinda nasil savasabilirdi? Bazilarina göre ise Nazim Hikmet ögrenci arkadaslarina siyasi fikir asiladigi gerekçesiyle Harbiye’den atilip, cezaevinden çiktiginda da siyasi sebeplerden ötürü üstadi asker ocagina almak istediler. Tek yolu vardi üstadin, o da kaçmak. Kaçip yazmaya devam etmek. Kafasina koydu bu fikri Nazim. Hemen 17 Haziran sabahi enistesinin kullandigi sürat motoruyla Istanbul Bogazi’ndan Karadeniz’e açilmis ve rota üzerinde rastladigi bir Rumen silebiyle Romanya’ya kaçmayi basarmistir. Kisa bir süre Romanya’da yasadiktan sonra Moskova’ya geçmesi üzerine üstad Türk vatandasligindan çikarilmistir. Hiç bos durmamistir Nazim. Ülke ülke gezmis, yazmaya devam etmistir, can verinceye kadar. Emekçiler, ezilen halklar, ögrenciler çok sevdiler dönemin yasakli adamini. Alkislar inletti issiz sokaklari. Baris ödülü verildi yasakli üstad adama. Kadinlar dahi çok sevdi sokaktaki bu adami, o da kadinlari. Her sairin erismek isteyecegi noktaya en zirveye ulasti Nazim. Everest oldu tasti enginlere dogru. Zirve tek kisiliktir ve çok yalnizdi yasak üstad. Memleket özlemi çekiyordu. HER kokuyu her tadi her simayi özlemisti Nazim. Öyleki bu yalnizlik dizelerine de tasmisti. "Dünyamda sabahleyin aç karnina içilen cigaranin tadi/ Ölüm kendinden önce bana yalnizligini yolladi..." SONRA ÖLÜMÜN KENDISI GELDI… Tarih 3 Haziran 1963… Robson damarli adam gazetesini almaya giderken geçirdigi kalp krizi sonucu haziran sabahi yalnizligiyla hayata gözlerini yumdu. Biri Çukurovali, digeri Selanikli iki deli yürekli adam. Mahpushanenin küflü odasinda yollari kesismis ve yine Haziran’in en güzel havalarinda semaya dogru yol almislar…
KAYNAKÇA
Nazim Hikmet’le Üç Buçuk Yil- Orhan Kemal
Nazim Hikmet’in Yasam Öyküsü- Memet Fuat-Bianet
Haziranda Ölmek Zor- Haluk Kalafat- Bianet