Fobi tarzinda bir hastalik korksunun ortaya çiktigini belirten Pskiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, hastalik fobisi olan kitlenin çogaldigini ve hastanelerin risk altinda oldugunu vurguluyor. Bazi bireylerde örtülü strese de rastlandigini ifade eden Prof.
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, sagligin önemine degindi ve hastalik fobisi hakkinda önemli degerlendirmelerde bulundu.
Sagligin kiymeti kaybedildiginde anlasiliyor
Son dönemde insanlarin sagliga daha çok önem vermeye basladiklarini belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Özellikle genç nüfus sagligi çok hoyrat kullaniyordu. Insanlik hoyrat kullaniyordu. Belli bir yasa gelince sagligin kiymeti anlasiliyordu. O açidan insan sahip oldugu küçük seylerin kiymetini bilmek gibi insanin mutluluk biliminin temel ögretilerinden olan bir beceriyi unutmustuk. Küçük seylerden mutlu olmak önemli çünkü biliyorsunuz kapital sistem tüketerek mutlu olmayi amaçladigi için üreterek mutlu olmayi önemsemiyor. Yani üreterek mutlu olmak, tüketerek mutlu olmaya tercih ediliyor. Bu salgin aslinda insanlara ölümlü dünyada yasadiklarini hatirlatti. Bunun için sagligini da kaybettigin zaman kiymetini anliyorsun ama çok geç oluyor. Hastaliklar yasam stilinin yanlis olmasindan kaynaklaniyor. Yemek, içmek, beslenmek, hareket gibi böyle yani yasam felsefesi gibi konular önemli. Saglik konusunda endisesi artan bir grup var” dedi.
Hastalik fobisi olan kitle çogalmaya basladi
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, fobi tarzinda bir hastalik korkusunun ortaya çiktigini söyledi ve sözlerine söyle devam etti:
“Bu kitle de epeyce çogaldi. Hastalik fobisi olustugu için riski alan hastanelerdir. Fobisi olanlar böyle durumlarda hastanelere daha çok gitmeye basliyor. Sürekli gidip orada tahlil yaptirmaya, kuyruklara girmeye baslar. Bu durum daha büyük riskler olusturuyor. Bunun dozunu kaçiranlar da oldu. Hastane ve sagligin disindaki her seyi yok sayarak yasamaya çalistilar. Fobisi olanlarin bir kisminda saglik endisesinden öte hastalik fobisi var. Saglik endisesinde sagliktan endise duyar, sik sik tahlil yaptirir, bir yer uyussa hemen doktora gider, birçok tahlile girer ama olumsuz sonuç çikmadiginda rahatlama olur. Bir gün sonrasinda baska bir rahatsizlik hissettigini düsünürse yine gider. Aslinda bu somatizasyon bozuklugu denilen bir rahatsizlik. Kisi hasta olmadigi halde hastalikla ilgili asiri ugrasisi olur ama onda hastalik korkusu yoktur, hastalik ugrasi vardir. Hipokondriyazisin hastalik korkusu ve saglik endisesi ayagi var. Hastalik korkusu olan kisiler hastalik kelimesini anmaz. Saglikla ilgili her seyden kaçarlar. Misofobi yani mikrop korkusu olanlarin hastalik fobisi vardir. O korkularda da tam tersi kaçinma oluyor.”
Hastaligi yok sayarak yasiyorlar
Kisinin hastaliklarla ilgili bir korku duymasi dogal oldugunu ifade eden Tarhan, “Tüberküloz ya da baska hastaliklarin kendisinde olup olmayacagi ile ilgili korkuya kapilabilirler. Korku olan kisilerde iki türlü tepki oluyor. Bir kisminda saglik endisesine dönüsüyor. Sik sik tahliller yaptiriyorlar, birçok doktora gidiyorlar. Bir kisminda da hastalik fobisi olusuyor. Hastaligi yok sayarak yasamaya çalisiyorlar. Kaçinma davranisi ortaya çikiyor. Hastalik fobisi olanlar hastaligi ilerlese bile yine doktora gitmez. Ileri yasta olsa bile çocuklari tahlile götüremezler. Hastalik çikmasi ile ilgili korkuyu yok sayarak kendini rahatlatmaya çalisir. Bu hastalik fobisi tarzinda dedigimiz durum ortaya çiktigi zaman oluyor. Baska korkulari yoksa sadece ölüm korkusu varsa monofobi olmuyor. Bu tarzdaki korkusu olanlarin tedavisi farklidir. Saglik endisesi olanlarda saglikla ilgili beklenti seviyelerine bakariz. Sagliktan hiçbir belirtisi olmamayi mi anliyor? Hiçbir yere kaçamayacak gibi mi anliyor? Böyle anlarsa ufacik bir yer kasindigi zaman ufacik bir sey oldugu zaman hemen telaslanir. Insan ilginç bir varlik. Bazi insanlarin hayatinda korku egemendir. Yani verdigi bütün kararlarda korkunun tesiri olur. Korkular o kisinin deger yargilari haline gelmistir” dedi.
Narsistlik yatirimini bedenlerine yapiyorlar
Vücudumuzun patronu olmadigimizi kabul etmemiz gerektigini belirten Tarhan, “Vücudumuzda bizden daha akilli bir sistem yaratilmis. Yani vücudumuza bir mikrop girdigi zaman hijyen kurallarina uydugumuzda o mikrop ilerleyemez. Hijyeni saglayamazsak ilerler, lenf bezlerine yayilir, ihmal edersek yaralar olusmaya baslar. Hekimler sadece tedavi zincirinde kayip bir halkayi bulup onu yerine koyar. Mikrobu hemen yok edip hizla iyilestirecek birkaç ilaç verir ve ondan sonra zaten vücut geri kalani kendisi yapiyor. Yaratan öyle bir sistem yaratmis ki biz haddimizi bilecegiz. Onun için vücudumuzdaki sisteme saygi duyacagiz. Benim sagligim neden dört dörtlük olmuyor diye devamli oturup 60 dakikanin 59 dakikasi kendini inceleyenler var. Suram nasil, buram nasil, ne olacak, eyvah ya hasta olursam, ya ölürsem gibi en kötü senaryolar devamli olunca artik her seyi aksiyor. Zihnini mesgul eden bu düsüncelerden dolayi uykuya dalamiyorlar. Bu kisileri narsistlik yatirimini bedenine yapmis kisiler diye tanimliyoruz” ifadelerini kullandi.
Kiside saglik endisesi var mi, beklenti düzeyi yüksek mi yoksa kaçinma davranisi var mi ona bakildigini ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Kaçinma davranisi varsa evden çikmiyor. Saglik endisesi var mi onu incelemek lazim. Saglikla ilgili zihinsel ugrasisi fazla olursa o zaman saglik endisesi oluyor. Bir de literatürde nosofobi olarak bilinen hastalik korkusu genellikle eslik ediyor. Bu tür durumlarda bir alt boyut panik bozuklugudur. Panik bozuklugun da biyolojik boyutu var. Bunlar varsa kiside ve hangisi ön plandaysa onunla ilgili tedavi plani yapiliyor” diye konustu.
Kronik stres yag ve seker depolarini kana bosaltiyor
Beynimizde otonom sinir sistemimizin regülasyonu ile ilgili hipotalamus adinda bir bölge oldugunu belirten Tarhan, “Heyecanlaninca kalbimiz çarpar, korktugumuz zaman savas ve kaç tepsisi olur. Savas ve kaç tepkisi olursa omuz boyun kaslari kasilir, tansiyon ve damar direnci yükselir. Eger kiside kronik stres varsa böyle durumlarda kisi devamli stres hormonu salgiladigi için vücuttaki yag depolari, seker depolari kana bosalir. Kardiyoloji kliniklerinde ikinci kalp krizi geçirenlere yeni bir atak geçirmesin diye hiç sorgulanmadan hemen antidepresana baslaniyor. Çünkü post stroke depresyonlar var. Felçten sonra depresyonlar vardir. Kalp krizi sonrasi onlar için otomatik yapilir. Bu ölçü daha önce ölçülemiyordu” dedi.
Beynimizde saglikla ilgili alarm mekanizmasi var
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, ‘Aslinda otonom sistemimizi beynimizdeki kimyasallarla yönettigimizi tespit ettik’ dedi ve sözlerine söyle devam etti:
“Bazilari asiri salgilatiyor, bazilari hiç salgilatmiyor. Otonom sinir sistemi orkestra gibi çalismasi lazimken orkestradaki ritim bozuluyor. Biz bu durumda beyindeki o bozulan bölgeyi ölçebiliyoruz. Beyinde stres seviyesi yükseliyor ve seratonin depolari bosaliyor. Beyinde seratonin azalmasi var diyoruz. Beynimizde saglikla ilgili alarm mekanizmasi var. O bozuldugu için bu kisiler ufak bir seyden beyin asiri tepki veriyor. Bunu bilerek yapmiyorlar. O kisiye ‘hasta degilsin, takma kafana geçer, kendi kendinin doktoru ol’ gibi öneriler sunulmamali. Bu onlara kötülük yapmaktir. O kisiye önce beyin kimyasini düzelten bir tedavi yapilir. Bu standart ilaç tedavisidir. Yeterli degilse ikinci asamaya geçilir. Manyetik uyarim tedavisi yapiliyor. O yapilir ve ayni zamanda her seferinde standart olarak psikoterapi gerekir. Beyin fonksiyonlarini ölçerek gerçeklestirilen tedavi yöntemi var. Bu yöntem dünyada gelisti. Çocuklarda dikkat eksikligini de ölçebildigi onaylandi. Bunlari biyolojik kanitlarla gösteriyoruz ve onun üzerinden tedaviye gidiyoruz.”
Mantiksal çözüm ürettiklerinde rahatliyorlar
Psikoterapide kisinin düsünce hatalarini belirlediklerini ifade eden Tarhan, “Saglikla ilgili kaygilarini belirleriz, o kaygilari rasyonel sekilde çözmeyi ögretiriz. Mantiksal çözüm üretirse kisi rahatliyor üretemezse zaten hastalik kroniklesiyor. Yani artik evinden çikamayacak noktaya gelmis vakalar var. Evden disariya yalniz çikamiyor, evde yalniz kalamiyor. Böyle davranislar yasam kalitesini çok bozar ama bilerek yapmiyorlar. Bu tedavisi olan bir durum. Saglikli bir insan, bakinca öyle gözüküyor ama bu kisilerin beyni farkli çalisiyor. Beyinlerinde otonom sinir sistemini yöneten bölgesi bozulmus oluyor” dedi.
Duygularini bastiran kisilerde örtülü stres görülüyor
Bazi kisilerde de örtülü stres olabildigine dikkat çeken Prof. Dr. Nevzat Tarhan, sözlerini söyle tamamladi:
“Örtülü streste kisi stresli degilim, neden tansiyonum çiksin, neden elim ayagim uyussun, kalbim çarpsin diyor. Bu kisilere stresten oldugunu söyleyince stresim yok diyorlar. O zaman da doktorun kendisini anlamadigini düsünüyor. Örtülü streste kisi stresli oldugunu bilmez, stres organ diliyle yasanir. Stres damari kasar, tansiyonu yükseltir, omuz boyun sirt kaslarini kasar. Örtülü stres duygularini bastiran kisilerde çok oluyor. Duygularini bastirdiklari için bu kisiler duygu ifadesi yapamazlar. Bir seye üzüldüklerinde, kizdiklarinda içlerine atarlar, kendileri ile savasirlar. Bu durumda beynin motorilazyoslarinda duygu ifadesine izin vermedikleri için devamli stres bagisiklik sistemini bastirir. Vücuttaki uyuyan kanser hücrelerini uyandirir ve kiside kanser baslar. Onun için bu örtülü stresi de unutmasinlar. Benim stresim yok deyip umursamaz davranmamalari gerekir.”